Aylık arşivler: Haziran 2025

Bir erkek evli olmayan kız kardeşine bakmakla yükümlü müdür?

Bir erkek evli olmayan kız kardeşine bakmakla yükümlü müdür?

Dinimiz bir hak dinidir ve aille hayatı ile ilgili birçok ayet ve hadisle düzenlenmiştir. Toplumun en küçük ama en önemli parçası ailedir. Yüce Allah, akrabaya yardım ve iyiliği emretmektedir. Kur’ân’da, “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver.” (el-İsrâ, 17/26); “Ana babaya, akrabaya iyilik edin.” (en-Nisâ, 4/36) buyrulmuştur.

Allah Resûlü de  (s.a.s.) hadislerinde Müslümanın yakından uzağa doğru akrabasına karşı olan sorumluluğunu ifade etmiştir: “Ey Allah’ın Resûlü! Kime iyilik edeyim?” diye soran sahâbîye Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Annene, babana, kız kardeşine, erkek kardeşine ve sözü geçen bu kimselerden sonra gelen yakınlarına iyilik et. Bu yapılması gereken bir vazifedir. Bunlar ilişkileri devam ettirilmesi gereken yakınlardır.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 128 [5140]) buyurmuştur. Bu sebeple kişi, kan bağıyla bağlı olup kendileri ile evlenmesinin câiz olmadığı hısımlarına, yakınlık sırasına göre muhtaç olduklarında nafaka ödemekle yükümlüdür (Serahsî, el-Mebsût, 5/208). Buna göre erkeğin muhtaç durumda olan kız kardeşine bakması gerekir.

https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/885/bir-erkek-evli-olmayan-kiz-kardesine-bakmakla-yukumlu-mudur

Yüce Allah’ın 99 ismi

Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadislerinde, Yüce Allah’ın 99 isminden söz ederek bu isimleri sayan ve ezberleyen kimselerin cennete gireceğini haber vermiştir (Buhârî, De‘avât, 68, [6410]; Müslim, Zikir, 5-6 [2677]). Hadislerde geçen “saymak” (ihsâ) ve “ezberlemek” (hıfz) ile maksat Allah’ı güzel isimleriyle tanımak ve O’na iman, ibadet ve itaat etmektir.
Allah’ın isimleri 99 ile sınırlı olmayıp bunların dışında başka isimleri de vardır. Söz konusu hadiste 99 sayısının zikredilmesi, sınırlama anlamında değil, bu isimlerin Allah’ın en meşhur isimleri olması sebebiyledir.
Tirmizî ve İbn Mâce’nin rivâyet ettikleri hadiste bu doksan dokuz isim tek tek sayılmıştır (Tirmizî, De‘avât, 83 [3507]; İbn Mâce, Duâ, 10 [3861]). Bu isimler şunlardır:
Allah (اللَّهُ) : Tek yaratıcının özel ismi, varlığı zorunlu olan, bütün kemâl sıfatları kendisinde toplayan hakiki ma‘bûd.
er-Rahmân (الرَّحْمنُ) : Sonsuz merhametiyle lütuf ve ihsanda bulunan.
er-Rahîm (الرَّحِيمُ) : Rahmetiyle hey şeyi kuşatan.
el-Melik (الْمَلِكُ) : Bütün varlıkların sahibi/hükümdârı.
el-Kuddûs (الْقُدُّوسُ) : Eksiklik ve kusurlardan münezzeh/uzak olan, bütün kemâl sıfatları kendisinde toplayan.
es-Selâm (السَّلاَمُ) : Esenlik ve selamet veren, yaratılmışlara özgü değişikliklerden ve yok oluştan münezzeh olan.
el-Mü’min (الْمُؤْمِنُ) : Bütün mahlûkâta emniyet/güven veren ve kendisine güvenilen.
el-Müheymin (الْمُهَيْمِنُ) : Kâinatın bütün işlerini gözetip yöneten, her şeyi hükmü altına alan.
el-Azîz (الْعَزِيزُ) : Ulu, galip, her şeye üstün gelen izzet sahibi.
el-Cebbâr (الْجَبَّارُ) : Dilediğini yaptırma gücüne sahip olan, her şeyi tasarrufu altına alan ve iradesini her durumda yürüten.
el-Mütekebbir (الْمُتَكَبِّرُ) : Büyüklüğünü izhar eden, son derece ulu, yüce.
el-Hâlik (الْخَالِقُ) : Her şeyin yaratıcısı, hikmeti gereği her şeyi ölçülü yaratan.
el-Bâri’ (الْبَارِئُ) : Yoktan yaratan, maddesi ve örneği olmadan îcat eden.
el-Musavvir (الْمُصَوِّرُ) : Varlığa şekil ve sûret veren.
el-Gaffâr (الْغَفَّارُ) : Kusur ve günahları örten, çokça bağışlayan.
el-Kahhâr (الْقَهَّارُ) : Yenilmeyen, dilediğini yerine getiren, kendisine her şeyin boyun eğdiği yegâne kudret ve tasarruf sahibi.
el-Vehhâb (الْوَهَّابُ) : Karşılıksız olarak çokça nimet veren ve ihsanda bulunan.
er-Rezzâk (الرَّزَّاقُ) : Maddî ve manevî bol rızık veren, her türlü rızık imkânlarını yaratan.
el-Fettâh (الْفَتَّاحُ) : Hayır kapılarını açan, hükmüyle adaleti sağlayan.
el-Alîm (الْعَلِيمُ) : İlmi her şeyi kuşatan.
el-Kâbız (الْقَابِضُ) : Her şeyi teslim alan, hikmeti gereği rızkı ve her türlü nimeti ölçülü veren, eceli gelenlerin ruhlarını teslim alan.
el-Bâsıt (الْبَاسِطُ) : Rızkı ve her türlü rızık imkânını genişleten, ömürleri uzatan.
el-Hâfıd (الْخَافِضُ) : Kâfirleri ve zalimleri alçaltan.
er-Râfi` (الرَّافِعُ) : Müminleri yükselten, izzetli ve şerefli kılan.
el-Muizz (الْمُعِزُّ) : Yücelten, güçlü ve aziz kılan.
el-Müzill (الْمُذِلُّ) : Boyun eğdiren, değersiz kılan.
es-Semî` (السَّمِيعُ) : Her şeyi işiten.
el-Basîr (الْبَصِيرُ) : Her şeyi gören.
el-Hakem (الْحَكَمُ) : Nihâî hükmü veren.
el-Adl (الْعَدْلُ) : Adaletli, her şeyi yerli yerinde yapan.
el-Latîf (اللَّطِيفُ) : En gizli ve ince hususları dahi bilen, lütufta bulunan, zâtı duyularla algılanamayan, fiillerini rıfk ile gerçekleştiren.
el-Habîr (الْخَبِيرُ) : Gizli ve açık her şeyden haberdar olan, dilediğini haber veren.
el-Halîm (الْحَلِيمُ) : Sabırlı, acele ve kızgınlıkla muamele etmeyen, kudreti olduğu hâlde hemen cezalandırmayan.
el-Azîm (الْعَظِيمُ) : Zat ve sıfatları bakımından pek yüce olan, azametli olan.
el-Gafûr (الْغَفُورُ) : Çok affedici ve bağışlayıcı olan.
eş-Şekûr (الشَّكُورُ) : Yapılan iyi amellerin karşılığını bolca veren.
el-Aliyy (الْعَلِيُّ) : Yücelik ve hükümranlıkta kendisine eşit veya kendisinden daha üstün bir varlık bulunmayan.
el-Kebîr (الْكَبِيرُ) : Zâtının ve sıfatlarının mahiyeti bilinemeyecek kadar büyük ve ulu olan.
el-Hafîz (الْحَفِيظُ) : Her şey gözetiminde olan, koruyan ve kainatı dengede tutan.
el-Mukît (الْمُقِيتُ) : Mahlukatın gıdasını yaratıp veren, güç yetiren ve koruyup gözeten.
el-Hasîb (الْحَسِيبُ) : Hesaba çeken, her şeyin neticesini bilen.
el-Celîl (الْجَلِيلُ) : Hiçbir kayıt ve kıyas kabul etmeksizin azamet sahibi, kıymeti ve mertebesi en yüce olan.
el-Kerîm (الْكَرِيمُ) : Çok cömert, nimet ve ihsanı bol olan.
er-Rakîb (الرَّقِيبُ) : Gözeten, koruyan ve bütün işler murakabesi/kontrolü altında olan.
el-Mücîb (الْمُجِيبُ) : Dua ve dilekleri kabul eden.
el-Vâsi` (الْوَاسِعُ) : İlmi, rahmeti ve kudreti her şeyi kuşatan.
el-Hakîm (الْحَكِيمُ) : Her işi, emri ve yasağı yerli yerinde olan.
el-Vedûd (الْوَدُودُ) : Müminleri seven ve onlar tarafından da sevilen.
el-Mecîd (الْمَجِيدُ) : Her türlü eksiklikten münezzeh, lütuf ve ikramı bol olan.
el-Bâis (الْبَاعِثُ) : Ölüleri dirilten, peygamberler gönderen.
eş-Şehîd (الشَّهِيدُ) : Her şeye muttali olan, kendisine hiçbir şey gizli kalmayan.
el-Hakk (الْحَقُّ) : Bizzat ve sürekli olarak var olan, varlığı kendinden olan, ulûhiyet ve rubûbiyeti gerçek olan.
el-Vekîl (الْوَكِيلُ) : Bütün yaratıkların işlerinin görülmesinde güvenilip dayanılan, bu konuda tam yeterli olan.
el-Kavî (الْقَوِيُّ) : Gücü ve kuvveti her şeye yeten.
el-Metîn (الْمَتِينُ) : Acizliği, zafiyeti ve güçsüzlüğü olmayan, güçlü olan.
el-Velî (الْوَلِيُّ) : Müminlere dost ve yardımcı olan.
el-Hamîd (الْحَمِيدُ) : Çok övülen, bütün övgülere ve övgülerin en yücesine layık olan.
el-Muhsî (الْمُحْصِي) : Gizli ve âşikâr her şeyin ölçü ve sayısını bütün ayrıntılarıyla bilen.
el-Mübdi’ (الْمُبْدِئُ) : Her şeyi yoktan var eden.
el-Muîd (الْمُعِيدُ) : Varlıkları ölümlerinden sonra tekrar yaratan.
el-Muhyî (الْمُحْيِي) : Hayat veren, yaşatan ve dirilten.
el-Mümît (الْمُمِيتُ) : Öldüren, canları kabzeden.
el-Hayy (الْحَيُّ) : Ezelî ve ebedî olarak diri ve ölümsüz olan.
el-Kayyûm (الْقَيُّومُ) : Varlığı kendinden olan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olan, kâinatı idare eden.
el-Vâcid (الْوَاجِدُ) : Her şeyi bilen, hiçbir şeye muhtaç olmayan, emrini ve isteğini daima gerçekleştiren.
el-Mâcid (الْمَاجِدُ) : Şânı yüce ve sonsuz kerem sahibi olan.
el-Vâhid (الْوَاحِدُ) : Bir, tek, yegâne varlık; zâtında, ilah ve rab oluşunda ortağı olmayan.
es-Samed (الصَّمَدُ) : Herkesin kendisine muhtaç olduğu, kendisi ise kimseye muhtaç olmayan, ezelî ve ebedî olan.
el-Kâdir (الْقَادِرُ) : Her şeye gücü yeten.
el-Muktedir (الْمُقْتَدِرُ) : Güç ve kuvvetinde hiçbir sınır olmayan.
el-Mukaddim (الْمُقَدِّمُ) : Hikmeti gereği istediğini öne alan, ileri geçiren.
el-Muahhir (الْمُؤَخِّرُ) : Hikmeti gereği dilediğini geriye bırakan.
el-Evvel (الأَوَّلُ) : Varlığının başlangıcı olmayan, ezelî olan.
el-Âhir (الآخِرُ) : Varlığının sonu olmayan, ebedî olan.
ez-Zâhir (الظَّاهِرُ) : Varlığını ve birliğini belgeleyen birçok delilin bulunması açısından varlığı açık olan.
el-Bâtın (الْبَاطِنُ) : Zâtı itibarıyla gizli olan, bütün gizlilikleri bilen.
el-Vâlî (الْوَالِي) : Kainatı yöneten, onlar için gerekli olan her şeyi üstlenen.
el-Müteâlî (الْمُتَعَالِي) : Noksanlıklardan berî, aşkın ve yüce olan.
el-Berr (الْبَرُّ) : Çokça iyilik eden.
et-Tevvâb (التَّوَّابُ) : Kullarını tövbelerini kabul eden.
el-Müntakım (الْمُنْتَقِمُ) : Suçluları yaptıklarına karşılık cezalandıran.
el-Afüvv (الْعَفُوُّ) : Çokça affeden.
er-Raûf (الرَّؤُوفُ) : Merhameti ve şefkati çok olan.
Mâlikü’l-mülk (مَالِكُ الْمُلْكِ) : Mülkün gerçek sahibi, tüm mevcûdâtı idare eden.
Zü’l-celâli ve’l-ikrâm (ذُو الْجَلاَلِ وَالإِكْرَامِ) : Sonsuz yücelik ve ikram sahibi olan.
el-Muksit (الْمُقْسِطُ) : Adaleti gerçekleştiren, hakkaniyetle hükmeden.
el-Câmi‘ (الْجَامِعُ) : Dünya ve ahirette bütün mahlûkâtı bir araya getirme kudretine sahip olan.
el-Ganî (الْغَنِيُّ) : Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan.
el-Muğnî (الْمُغْنِي) : İhtiyaçtan kurtaran zengin kılan.
el-Mâni` (الْمَانِعُ) : Hikmeti gereği engel koyan, mani olan.
ed-Dârr (الضَّارُّ) : Hikmeti gereği elem ve zarar verici şeyleri yaratan.
en-Nâfi` (النَّافِعُ) : hayrı ve faydayı yaratan ve veren.
en-Nûr (النُّورُ) : Nurlandıran, her şeyi aydınlatan, kalplere nur ve iman veren.
el-Hâdî (الْهَادِي) : Doğru yolu gösteren, hidâyete erdiren.
el-Bedî` (الْبَدِيعُ) : Örneksiz ve benzersiz olarak yoktan yaratan.
el-Bâkî (الْبَاقِي) : Varlığı sürekli olan, ebedî, sonsuz olan.
el-Vâris (الْوَارِثُ) : Varlığının sonunun bulunmaması vasfıyla kâinatın gerçek sahibi.
er-Reşîd (الرَّشِيدُ) : Yol gösteren, her işi isabetli olan.
es-Sabûr (الصَّبُورُ) : Günahkârları hemen cezalandırmayıp onlara mühlet tanıyan.

İhlas suresi ve İhlas-ı Şerif Okunuşu, Türkçe Anlamı

İhlas suresi ve İhlas-ı Şerif Okunuşu, Türkçe Anlamı

İhlas Suresi, Kur’an-ı Kerim’de yer alan yüz on ikinci suredir. “Kul hüvallahü ahad” sözleriyle başlarken, İhlas-ı Şerif olarak da adlandırılır.

İhlas Suresi Okunuşu

Bismillahirrahmânirrahîm.

1- Kul hüvellâhü ehad

2- Allâhüssamed

3- Lem yelid ve lem yûled

4- Ve lem yekün lehû küfüven ehad

 

İhlas Suresi Türkçe Anlamı

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle.

1- De ki; O Allah bir tektir.

2- Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O’na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir).

3- Doğurmadı ve doğurulmadı

4- O’na bir denk de olmadı.

Sana sütümü helal etmem ve hakkımı helal etmem yemin midir?

Sana sütümü helal etmem ve hakkımı helal etmem yemin midir?

Bu tür sözler yemin değildir. Bir anne veya babanın kendi istediği şeyi yaptırmak veya iyi niyetli bile olsa sana hakkımı helal etmem ve sütümü helal etmem tarzındaki sözleri yemin sayılmaz ve bir hükmü yoktur.

Öte yandan çocukların da anne ve babaya karşı dinî görevlerinden biri de meşru işlerde onlara karşı isyan etmemek ve daima saygı göstermektir.

Nitekim “(Rabbin), anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘öf’ bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle!” (el-İsrâ, 17/23) mealindeki âyet, anne babaya iyi davranmanın önemine işaret etmektedir.

Eşinin evine gitmeyeceğine yemin eden bir kadının ne yapması gerekir?

Eşinin evine gitmeyeceğine yemin eden bir kadının ne yapması gerekir?

Yemin etmek Allahın adını vermek, bir sözün tutulacağı ve şahidin Allah C.C. olduğunu belirten ve kuranı kerimde yeri olan bir hadisedir. Daha önce yeminle ilgili yazdığımız yazıyı buradan okuyabilirsiniz. Eşiyle arası bozuk olan ve eve gitmeyeceğini söyleyen bir kadın ne yapmalıdır?

Eşiyle küs olup annesinin evine giden ve eşinin evine dönmeyeceğine yemin eden kadının yapması gereken 2 şey vardır. Eğer halen nikahlıysa eşinin yanına dönmekle mükelleftir.

Nikâh akdinin her iki tarafa yüklediği sorumluluklar gereği eşler aynı evde yaşamak zorundadırlar.

Bir kadının eşinin evine gitmesi nikâh akdi ile gerçekleşen bir mecburiyet ve sorumluluktur.

Bu sebepten dolayı eşinin evine gitmemeye yemin eden bir kadın, ilk olarak eşinin yanına döner ve ettiği yeminin bozulması sonucu kefaret öder.

Yeminde kefaret şartları nelerdir?

Yemin ne demektir, dinî hükmü nedir?

Yemin ne demektir, dinî hükmü nedir?

Yemin, inanan bir mümin kimsenin Allah’ın adını veya bir sıfatını zikrederek sözünü kuvvetlendirmesi demektir. Mesela “Vallahi (Allah’a yemin ederim ki) şu işi yapmam”, “Billahi (Allah’a yemin ederim ki) şu yere gitmeyeceğim” şeklindeki beyanlar böyledir. Yemin nedir ve yemin bozmanın kefareti nedir?

Yemin etmek tutulduğu ve yerine getirildiği zaman mübah bir davranıştır ama gereksiz yere yemin etmek doğru değildir.

Yerine getirilmesi mümkün olan bir şeyi, ileride yapacağına dair yemin eden kimse bu yemini tutmak zorundadır.

Kur’ân-ı Kerîm’de Yemin Nerde Geçer?

Kur’ân-ı Kerîm’de, verilen sözün yerine getirilmesi hakkında “Yeminlerinizi koruyunuz (yerine getiriniz)” (el-Mâide, 5/89), “Allah adına yaptığınız ahitleri yerine getirin. Allah’ı kefil tutarak kuvvetlendirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızı bilir.” (en-Nahl, 16/91) buyurulur.

Bu sebeple bir Müslümanın boş yere veya tutamayacağı veya olmayan bir şey için yemin etmesi günahtır. Hele ki boş yere ve yalan sözleri inandırıcılık için yemin edilmesi daha büyük günahtır.

Gerçek bir mümün ise yalan yere yemin etmemesi, yemin etmişse bu, verdiği söze Allah’ı şahit tutmak demek olduğundan mutlaka yeminine bağlı kalması gerekir.

 Yemin keffâreti nasıl yerine getirilir?

Ylan yere edilen yemin veya tutulmayan sözler ve davranışlar için edilen yeminler için kefaret vardır.

Her ne şekilde olursa olsun geçerli (mün’akide) olan yemini bozan kimselerin yemin keffâreti ödemeleri gerekir.

Yemin keffâreti sırasıyla; on fakire birer fitre (fıtır sadakası) miktarı veya bir fakire on ayrı günde her gün birer fitre miktarı para vermek veya on yoksulu sabah akşam doyurmak ya da giydirmektir. Buna gücü yetmeyenlerin ise ara vermeden üç gün oruç tutmaları gerekir. Bu keffâret ve sıralama Kur’ân-ı Kerîm’de belirtilmiştir (el-Mâide, 5/89).

Ağız alışkanlığı Yemini Günah mı?

Kur’ân-ı Kerîm’de, çok yemin etmenin Yüce Allah’ın hoşuna gitmeyen işlerden biri olduğuna işaret edilir. “Yemin edip duran kimseye boyun eğme!” (el-Kalem, 68/10) buyrulmuştur.

Lağv Yemin Nedir?

Dil alışkanlığıyla söylenen, başka bir deyişle, herhangi bir işin yapılması veya yapılmaması yönünde bir içeriğe sahip olmayan “vallahi”, “billahi” şeklindeki sözler hükümsüz (lağv) yemin sayılır.

 Kur’ân-ı Kerîm’de, “Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden (lağv yemininden) dolayı sizi sorumlu tutmaz.” (el-Mâide, 5/89) buyrulmuştur.

Bu sebeple bu tür yeminden dolayı keffâret gerekmediği bildirilmiştir. Ancak ağız alışkanlığıyla ikide bir yemin edenlerin bu kötü âdeti en kısa sürede bırakmaları gerekir.

Hiçbir kasıt olmasa bile gelecekteki bir iş hakkındaki her türlü yemin, mün’akid yemin kapsamındadır ve yeminin gereği yerine getirilmediğinde keffâret gerekir. Yani bu tür yeminler kasıtsız söylense bile yemin-i lağv sayılmaz (Merğinânî, el-Hidâye, 2/317).

Kirâmen Kâtibîn” ne demektir?

Kirâmen Kâtibîn” ne demektir?

“Değerli yazıcılar” anlamına gelen “kirâmen kâtibîn”, insanların yanlarında bulunan ve onların yaptıkları işleri amel defterine yazmakla görevli olan melekler demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulmaktadır: “Hâlbuki sizin üstünüzde hakiki bekçiler ve çok değerli yazıcılar (kirâmen kâtibîn) vardır ki, onlar ne yaparsanız bilirler.” (el-İnfitâr, 82/11-12) “Hafaza”, “rakîb-atîd” melekleri de denilen bu meleklerin belirtilen yazma görevinden başka âhiret günü hesap sırasında yapılan işlere şahitlik edecekleri de âyetlerde şu şekilde bildirilmektedir: “Sûr’a üfürülecek. İşte bu, önceden bildirilen tehdidin gerçekleşeceği gündür. Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de şahitlik edici (melek) ile gelir.” (Kâf, 50/20-21). Diğer taraftan İslâm âlimleri söz konusu meleklerin yazma daha doğrusu kayda alma görevini nasıl yaptıkları konusunda kesin bir şey söylenemeyeceğini beyan etmişlerdir.

Alllahın 99 ismi Nelerdir?

https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/11/kiramen-katibin-ne-demektir

Allah nerededir?

 Allah nerededir?

Zaman ve mekân Allah tarafından yaratılmış olup sınırlılık ifade eder. Bu nedenle zaman ya da mekânla sınırlı olmak yaratılmışlara ait bir özelliktir. Allah ise yaratıcıdır. Dolayısıyla Allah zaman yahut mekânla sınırlı olacak şekilde ifade edilemez.
Zaman ve mekândan münezzeh olarak Allah Teâlâ her daim kullarına yakın ve onlarla beraberdir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de bu anlamı ifade eden pek çok âyet vardır; “Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O hâlde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler.” (el-Bakara, 2/186), “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf, 50/16), “O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ edendir… Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.” (el-Hadîd, 57/4).
“Rahmân Arş’a istiva etmiştir.” (Tâhâ, 20/5) gibi müteşâbih âyetlerden yola çıkarak Allah’ın gökte olduğu şeklinde yapılan yorumlar, İslâm âlimlerinin geneli tarafından kabul görmemiştir. Zira bu ve benzeri âyetlerin anlamları müteşâbih olup Allah’ın yüceliğini ifade etmektedir. Her ne kadar sıfatlarıyla Allah Teâlâ’yı bilsek de O (c.c.), zâtı itibarıyla idrak ve tasavvurumuzun ötesindedir. İnanan kimseye düşen, O’nun insana şah damarından daha yakın olduğu bilinciyle hareket etmesi, iman ve amelleriyle Rabbine yönelip kulluk görevini yerine getirmeye çalışmasıdır.

https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/7/allah-nerededir

Çocuklara Allah için kullanılan isimler verilir mi?

Çocuklara Allah için kullanılan isimler verilir mi?

Anne-babanın çocuğuna karşı görevlerinden birisi de ona güzel isim vermektir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), bir hadisinde insanların kıyamet günü isimleri ile çağrılacağını belirterek “(Çocuklarınıza) güzel isim koyunuz.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 68 [4948]) buyurmuştur.
Allah’a has isimler ise aynı lafızla çocuklara verilmemelidir. Şâyet çocuklara bu isimler verilecekse başına “kul” anlamına gelen “abd” kelimesi eklenerek “Abdullah” (Allah’ın kulu), “Abdurrahmân” (Rahmân’ın kulu), “Abdurrezzâk” (Rezzâk’ın kulu), “Abdülhâlık” (Hâlık’ın kulu) şeklinde verilmelidir.
Allah Teâlâ’nın “esmâ-i hüsnâ”sından “Kerîm, Latîf, Raûf, Mümin…” gibi isimler ise Allah’ın dışında kulların da vasıflandığı müşterek isimler olduğundan Allah’a has olmayan bu isimler çocuklara ad olarak verilebilir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 6/417).

https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/6/cocuklara-allah-icin-kullanilan-isimler-verilir-mi

İsm-i A’zâm” ne demektir?

İsm-i A’zâm” ne demektir?

İsm-i A‘zam, anlam olarak “en büyük isim” anlamına gelmektedir. Terim olarak Allah’ın (c.c.) en güzel isimleri içerisinde yer alan bazı isimler için kullanılmıştır. Allah (c.c.) 99 ismi bazı alimlere göre eşit derecede bazılarına göre ise bazı isimlerin ise daha etkili olduğu görüşü vardır.

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bazı hadislerinde İsm-i A‘zamdan bahsedilmektedir ve bu isimle , bu isimle dua edildiği zaman duanın mutlaka kabul edileceği bildirilmektedir (bkz. Tirmizî, De‘avât, 64-65, 100 [3475-3476, 3544]; Ebû Dâvûd, Tefrî‘u ebvâbi’l-vitr, 23 [1493]).

Fakat Allah’ın en büyük isminin hangisi olduğunu kesin olarak belirlemek mümkün değildir. Çünkü bu hadislerin bir kısmında “Allah” ismi, bir kısmında ise “Rahmân, Rahîm” (esirgeyen, bağışlayan), “Hay Kayyûm” (diri ve her şeyi ayakta tutan), “Zü’l-celâli ve’l-ikrâm” (ululuk ve ikram sahibi) isimleri Allah’ın en büyük ismi olarak belirtilmektedir.